ÜÇ FİDANIN YANINA
BİR DE ÇINAR.
Devrim ve sosyalizim davasının ve de Denizlerin avukatı olarak bilinen Halit Çelengi kaybettik.Deniz GEZMİŞ, Hüseyin İNAN, Yusuf ASLAN, kendilerini hiç yalnız bırakmayan fikirlerini ve mücadelelerini kararlıca savunan Ağbeylerini yanı başlarına alarak Mücadelelerini ve Yoldaşlıklarını sonsuza dek birleştirdiler.
Halit Çelengi Her yıl 6 Mayıs günü denizlerin mezarında hüzünlü göz yaşlarıyla üç fidanın Türkiye devrimci mücadele tarihine katkılarını yiğitliklerini ve baş eğmez dik duruşlarını metnetle anlattığından tanıyoruz. Türkiye hukuk tarihine bu infazlarla bir kara leke bulaştırıldığını bu infazların hiç bir hukukki gerekçesinin bulunmadığını açık kapalı bütün yasaların çiğnendiğini insanlığı, ve hukuku katledenlerden hesap sorulması grektiğini her yıl yinelerdi.
Hayat boyu süren bir adalet kavgasıyla, darbe mahkemelerinde, İnfaz törenlerinde, İşkence hücrelerinde ağarmış saçlarıyla, haklının kazanacağına dair inancını yüreğinde taşıyan bir hukuk adamının yüz ağartan yaşamı hepimize örnek olmalı.
Düşmanın karşısında gururla, onurla, ama aynı zamanda büyük bir nezaketle durabilmek. en üstün ahlak anlayışıyla en yüksek mücadele anlayışını birleştirmek öğreticidir ve öğretmeye devam edecektir.
Karşıyaka mezarlığın da, üç fidanımız vardı yanlarına ulu çınarımızda katılarak ülkemizin ve halkımızın yüreğine büyük onurla gömüldüler.
Halit Çelenk Hayatını eşitlik ve özgürlük mücadelesine adamış emekçi halkın hak arama mücadelesinde herzaman en ön safta yer almış hukuksuzluğa, baskıya sömürüye her daim karşı durmuş devrimci yurtsever bir hukuk adamıydı.
Halit Çeleng in yaşamı ve mücadelesi sosyalist Devrimci, ve yurtseverlere hukukçulara yol göstermeye, örnek olmaya devam edecek.
Özü Sözü bir olan temiz yürekli çınarımız hayatı boyunca yapmacık hiç bir söylemde bulunmadı yüreğinin sesini dinliyerek yaşadı ve bu doğrultuda sapmadı ve bunu ölüm günüyle de, ispatladı hasta yatağında bile dnizlerin ölüm yıl dönümüne az kaldığını salı çarşamba diyerek cuma ya kahvaltı sofrasında bulunamıyacağını ima edrek yüreğinin sesini hisettirmiştir.
90 Yaşında hakka yürüyen hayatını eşitlik ve özgürlük mücadelesine adayan Halit Çelengi saygıyla anıyor ve bütün sevenlerine ve mücadele arkaşlarına baş sağlığı diliyorum.m çevik.
Alaattin Bilgi nin başsağlığı mesajı ve şiiri cenaze töreninde okundu şiiri sizinle paylaşıyorum.
BADEM TOMURCUKLARI,
Takvimler altı mayıs diyor.
Bahar üzredir mevsim.
Hıdrellez badem tomurcuklarındadır
Gecede Hıdır-İlyas buluşacaklardır.
Dilekler gül dalına asılacaktır.
ŞİMDİ BİZ,
Bu yaşanası bahar gününde
ipi yiğitçe göğüsleyen
Deniz, Yusuf, Hüseyin
kardeşimiz ile
en gencimiz Erdal çocuğu
bütün SOL bilincimizle
kucaklıyor,
aynı bilinci paylaşan evlatlarımızı
bağrımıza basıyoruz.
Halit Ağbeyi sevgili evlatlarımızın yanına gömüyoruz o hepimizin yolunu aydınlatan bir kutup yıldızıydı.
Şekibe Ablaya çocuklara tüm yakınlarına başsağlığı diliyorum. Hepimizin başısağolsun.
Alaattin BİLGİ
Mayıs 2011
Deniz, Hüseyin ve Yusuf Deniz, Hüseyin ve Yusuf un 12 Mart cuntacıları ve arkasındaki gerici faşist güçler tarafından idam edilmelerinin üstünden 39 yıl geçti
Denizlerin insanlığın en eski özlemleri, en değerli vasıfları için mücadele etmesi sebebiyle, insanlık düşmanları tarafından katledildiğini biliyoruz.
Denizler, Türkiyenin işçileri memurları köylüleri kadınları, gençleri sömürülmesin, baskı zölme maruz kalmasın diye kapitalistlere, Emperyalistlere ve onların iş birlikçilerine karşı mücadele ettikleri için idam edildiler.
Bu idamla bütün insanlığın özlemleri ve değerlerinin de yok edilmek istendiğini bilmeliyiz.
Denizler, Kürt Halkının demokıratik hakları için, Türk-Kürt ve bütün miliyetlerden halkların eşit ve kardeşçe yaşaması, gönüllü birliği için mücadele etmekteydiler.
Denizlerin halkın kurtuluşu için her türlü fedakarlığa katlanacak kadar halka bağlı olduklarını bağımsızlığa ve halkların kardeşliğine vurgu yaparak can verdiklerini halkımız bilmekte dir.
39 Yıl sonra hala deniz, yusuf ve Hüseyin in İdamını kınayan bildiri ve afişlerin yasaklandığını onları ananlara davalar açıldığını demokıratik kamuoyu ve halkımız görmektedir.
Denizleri idam eden zihniyetin halkı kandırmak halktan oy almak için kürsülerde Adlarını anıp sahte göz yaşları döktüklerini, her alandaki iki yüzlülüğünü bu konuda da görmekteyiz.
Bu yüzden her 6 mayısın Taylan Özgürden, Mahir Çayana, Deniz Gezmişten İbrahim Kaypakkayaya Erdal Eren den Akif Dalcıya Devrimci mücadelenin zaferi oğruna yaşamını feda etmiş tüm genç devrimcilerin bir günü bir haftası gibi değerlendirilmesi son derece önemlidir.
Kürt ve Türk halklarının kardeşliği ve kürtlerin demokıratik haklarının kazanılması davası bizimde davamız olmalı.
Denizlerin savaştığı emperyalizim bizimde düşmanımızdır.
Denizlerin uğruna mücadele ettiği sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya özlemi bizimde Özlemimiz olmalı.
Denizlerin şahsında tüm devrim şehitlerinin Anısı Önünde saygı ile eğiliyorum. mücadelelerini, halkımızın sonsuza kadar yaşatacagına asla şüpeh duymuyorum.
Saygılarımla M Çevik
GÜVENCELİ İŞ,İNSANCA YAŞAM
İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ İÇİN
1 MAYIS
Bu tarih, neredeyse eylül ayından bu yana sokakları doldurarak, taleplerini dile getiren binlerce genç için önemli bir gün olacak.
Çünkü üniversiteli öğrenciler, üniversitelerin bu halinden şikayetçi. YÖK ün kurumlar üzerindeki baskıcı ve otoriter yapısına ve varlığına, rektörlerin ve idarenin iktidara yaranmak için canhıraş çabalarına, sermayenin bilgi ve bilimsel üretim üzerindeki baskısına karşı duruyorlar.
Çünkü liseli öğrenciler, eğitim öğretimin bu halinden şikayetçi. Üniversite eğitimi alma hakının bir yarışa çevrilmesinden, okul dershane- sınavlar kıskacı altında yaşamaktan, eğitim ihtiyaçları için kendilerinden istenen paralardan, girdikleri adaletsiz sınavlarda bile şifreli sorularla daha da büyüyen adaletsizlikten mutsuzlar.
Çünkü genç işçiler, koşullarından rahatsız. sanayi sitelerinde, merdiven altı atölyelerde saatlerce, hafta sonu tatili bilmeden sürüp giden çalışma saatlerinin, aldıkları ücretlerin insanca yaşanacak bir düzeyde olmamasının örgütlenme haklarının engellenmesinin, sendikalaşmanın bir hak olmaktan çıkarılıp ayrımcılığın, sömürünün, küfrün, hor görülmenin bir kader olmadığını veson bulmasını daha bir gür haykırıyorlar.
Çünkü kürt halkı ve gençliği ayakta. Ana dilde eğitim hakkının engellenmesine, seçilmişlerin önüne engellerin konmasına, operasiyonların ve savaşın halklar arasındaki nefreti daha da artmasına engel olmak için çift taraflı ateşkes talebinin hükümet tarafından dinlenilmemesine karşı, daha demokıratik bir Türkiye için Türk kardeşleriyle birlikte direniyorlar.
Çünkü AKP Hükümeti sermayenin para hırsı uğruna derelerimizi, topraklarımızı, havamızı kirletecek, doğanın dengesini bozacak politikalara imza atarken, Karadenizdeki sarı yazmalı, Dersimdeki hızmalı Egedeki şalvarlı kadınlarımız yan yana mücadele veriyor. Anadolu halkları ve gençliği toprağın altının da üstününde sermaye ye peş keş çekilmesine isyan ediyor.
Bu tarih önemli bir tarih, Çünkü memleketin dört bir yanında kentsel dönüşüm mağdurları, yoksullar, ayrımcılığa uğrayan kesimler, kadınlar ve daha binlerce kesim yani kapitalist üretim ilişkilerinin ve bugün bu sistemi savunan, uygulayan AKP den zarar gören herkesin katılacağı, sesini gücünü ve öfkesini birleştireceği ve İş Ekmek Özgürlük Sloganının meydanlarda dilden dile dolanacağı gündür 1 MAYIS.
Günümüz kutlu olsun!
Saygılarımla
M Çevik
JET HIZIYLA DEĞİŞEN GÜNDEMLER..
Değerli okurlar uzun zamandır gönlümden geçenleri ve hızlı değişen gündemleri yazmayı çok istedim fakat iş ve zaman darlığı engelledi bundan sonra umarım bir terslik olmaz.
Son yazımdan sonra değişen gündem başlıkları 26 ocak büyük alevi kurultayı Uğur mumcu nun ölüm yıl dönümü abdi ipekçinin ölüm yıl dönümü hırant dinkin ölüm yıl dönümü Cumaertesi Annelerinin 8 yıl sonra Başbakanla mecliste görüşmeleri ortadoğuda ve K K T C de ki bildiğimiz halkların daha iyi yaşama ve özgürlüklerine kavuşma azmi ve mücadelesi vs.. bütün bu olanların hepsi bizi çok derinden etkiliyor ve ilgilendiriyor.tabiki ben gündemin sonuncusun dan başlamak istiyorum.
Önce Tunusda, ardından Mısırda ekmeksiz ve Hüriyetsiz bırakılmış kitleler, şaşırtıcı bir hız ve kararlılıkla ayağa kalktılar.
Tunus da,diktatör bin ali kaçmak zorunda kaldı Mısır da Modrn fıravun Hüsnü mübarek, seçimlerde aday olmayacağını ve görevini bıraktığını açıkladı.
Ürdün, Suriye ve Yemende de kitlelerin ayak sesleri duyuluyor.Hükümetler bir takım tavizlerle geri çekilmek zorunda kalıyor.
Tunus da isyan ateşini eğitimli işsiz gençlerin yaktığı biliniyor.Mısırda ise libareli,solcusu, İslamcısı, Müslümanı ve Hiristiyanı, Mübarek iktidarını devirmek için 18 gün meydanlarda bütün dünyayı şaşırtan direnişler sergiledler ve fravunu tahtından indirdiler. bütün bu olanları 20 gün önce duysaydık hiç birimiz böyle bir ihtimale inanmazdık arap halklarının ayaklanması ve devrim sözcüğünün yeniden dolaşıma girmesi elbette tarihsel değeri büyüktür.
Arap coğrafyasındaki gelişmeler elbette öncelikle halkların ayağa kalkmalarının başarısıdır.isyanların nedeni, zorbalıklardan,yolsuzluklardan, yoksulluktan duyulan hoşnutsuzluklardır,Ancak iktidar değişimlerini salt hoşnutsuz halkın meydanlara çıkmasına bağlamak yanıltıcı olabilir. küresel emperyalizmin halkın hoşnutsuzuğunu kendi mecrağına akıtma ve kontrol altına alma çabasınıda göz önünde tutmak gerekir.
Ezen ezilençelişkisini keskinleştiren siyasi, sosyal, ekonomik krizin devrimle çözülmesi için, zincirlerinden başka yitireceği şeyi olmayanların örgütlü hareket etmeleri de gerekir. Aksi halde ezilenlerin kendiliğinden isyanları, halk iktidarıyla değil, meşruyetini tazelemiş yeni bir egemen sınıf iktidarının kurulmasıyla sonuçlanır.
Tunus ta ve Mısırda siyasi krizi tetikliyen ekonomik ve sosyal krizin yoğunluğu tartışılmaz bir gerçektir. kaynaklra göre sadece mısırda halkınyüzde 40 ı yoksulluk cenderesinde günde 2 dolar gelirle aç sefil yaşamaktadır.
Küresel patronlar krizi elbette kendi lehlerine çözmeye çalışmaktadırlar. muhalefet dağınık ve hazırlıksızken yükselen Arap dalgası ise küresel sermayenin bentlerini aşacak güçte görünmemektedir. Ezilenlere önderlik edecek devrimci bir parti de yokken bu dalgadan halk iktidarı, hatta batılı anlamda burjuva demokıratik rejim yerine, Türkiyedeki gibi sadakayı artırarak sosyal ve siyasal patlama riskini azaltacak halkın öfkesini yatıştıracak, mevcut üretim ilişkisini tahkim edecek yeni iş birlikçi iktidarların çıkması olasılığı daha yüksektir. Mısırda en örgütlü muhalefet hareketi müslüman kardeşlerin iktidarı tek başına ya da koalisiyonla devralması süpriz sayılmamalı bu ise devrim olmayacak,henüz olmuş bitmiş bir şey yoktur ve Mısır halkı ve işçi sınıfı, deneyimlerinden ders çıkararak örgütlenip taleplerinde ısrar eden bir hatta yürümeyi başarırsa Mısır devrimi ilerliyecektir. bu yüzden de bu güne kadar olanlar elbette önemlidir, ama bundan sonra yürünecek yol çok daha önemli olacaktır..medyada sıkça dillendirilen Türkiye modeli bilinçli ortaya atılan Amerika Emperyalizmine entegre edilmiş ülke demektir.ve bu Amerikan dayatmasıdır Türkiyedeki uşakları bununla övünüyorsa kendilerine hayırlı olsun..
Saygılarımla M Çevik
SİLAHTA ÖNDE EĞİTİMDE SONUNCUYUZ..
Bu hafta bütçe Görüşmeleri tartışmalı ve hararetli geçti Başbakan Erdoğan mecliste görüşlerini açıklarken yüzünde büyük memnuniyet ifadesi dikatimi çekti parlementoyu zaptu rapt altına almış dedğim dedik edasıyla butün icratlarını sıraladıktan sonra Türkiyenin ABD ve İsrailden sonra insansız uçak yapan üçüncü ülke olacağını öğrendik Türkiye bir kaç yıl sonra kendi yaptığı ilk uyduyu uzaya atacakmış. kendi öz piyade tüfeğimizin seri üretimine geçmemizin zamanı yakınmış. Kendi tankımızın proto tipi hazırmış Savaş gemisi yapıyor ve satıyormuşuz.
İşte cehaletin karanlığında çıkamıyorsak yıllardır bu ve bunun gibi verimsiz ve akılsız yatırımlara milyarlar harcandığı içindir.
Bir taraftan komşularla sıfır sorun politikası izlemek ve benim çevremde düşman ülke yoktur diye böbürlenmek, diğer taraftan dünyada silahlanmaya en çok para harcıyan ülkelerden biri olmak akıl ile bağdaşmaz...
AKP de diğer hükümetler ğibi önceliği silaha veriyor çünki silahta rant var, Eğitimde yok, ama Eğitimsiz atatürkün işaret etiği muasır medeniyet seviyesi yakalanamaz, zenginleşmek ise imkansızdır.
takip ettiğim kadarıyla OECD nin son Pisa Araştırmalarının sonuçları şöyleymiş 65 civarında ülkede yarım milyar 15 yaş üzeri öğrenciye uygulanan bir test iki saatlik sınavda okuma, matematik, ve fen soruları var.
Amaç gençlerin elde ettikleri eğitimi gerçek hayatta nasıl uyguladıklarını ölçmek.
Bu gibi yarışmalarda her zaman sıranın en altında yer aldığımız için bu araştırmanın sonucu sürpriz olmadı test edilen bütün konularda OECD ortalamasının altındayız Genel sıralamada Avrupa ülkeleri arasında sonuncuyuz
bu verileri açıklayan çokça araştırmalar var. ülkemizin eğitimde en geri sıralarda olmamızın tek nedeni Türkiyeyi yöneten gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin eğitime gereken önemi vermemiş olmasıdır.
Yarışmalarda en iyi performansı gösteren ülkeler eğitime en çok para harcıyan ülkelerden en iyi öğretmenlere ve en iyi eğitim sistemine sahip olanlar da oluşuyor.
Gözünü para hırsı bürümüş bu hükümetler için önemli olan Ailelerinin ve şirketlerinin kasalarına akacak paralardır. sermaye yanlısı bu hükümetleri finanse eden yol yöntem gösteren işçinin emekçinin yoksullaşmasına sebep olan ulusal ve uluslar arası sermaye, özellikle son on yılda dünya da dolar milyardelerinin sayısı 500 yüzden 1011 Kişiye yükselmiş Kırize rağmen yatırımların kimlere yaradığını böylece daha iyi anlamış oluyoruz.
Saygılarımla
M Çevik
TAKİYECİ AKP ZİHNİYETİ..
Değerli okurlar önceki yazılarımda belirttiğim gibi bizim yazı yazmamız için malzeme aramamıza gerek yok medyayı az çok takip ettikmi kendi yorumumuzla şifrelerini çözüp açık anlaşılır hale getirmek çok zor değil medyada konuşulan tartışılan hayatımızı ve geleceğimizi ilgilendiren ne varsa dünyamızın evrensel değerleriyle karşılaştırarak, çarpıştırarak, bizim ne kadar alehimize ne kadar lehimize olduğuğunu fark etmek vede müdahale etmek görevimiz ve boynumuzun borcu olmalı bana necilik büyük aymazlıktır. önemli olan safımızı ve tarafımızı bilip her konuşulanın gerçeği yansıtmadığını duygu sömürüsü ve takiyecilik yapıldığını yüksek sesle söylemek ve haklarımızın takipçisi olmak görevimiz olmalı cumhuriyet değerlerini korumak ve ileri demokırasiye kavuşturmak amacı güden aydınlarımız profösörlerimiz, adına derin devlet denilen kontürgerilla yöntemleriyle bir bir faali meçhule gönderildiler. faalleri karartılar büyük millet meclisinde faali meçhül olayları araştırma komisiyonu kuruldu bu ve benzeri cinayetlerle, ilgili çağırılan rüppeli rüpesiz etkili yetkili bir çok kimseler çağırıldı hatırlarsınız kimi ifade vermeye bile gitmedi gidenlerde bu ciddi olaylarla ilgili doğruyu söylüyemem söylersem rejim teylikeye girer diyerek üstü kapalı tehdit ve sonunu sen düşün ha! yukarıları göstererek bu davalar tozlu raflara bir daha açılmamak üzere terk ettiler. vijdanlarının sesini dinliyen az çok halktan yanayım diyen yerel yöneticilerce bu değerlerimiz onure edilerek unutulmaması için cade ve sokaklara isimleri verilerek yanan yüreklere su serpildi bu tabanın gururu okşandı yetmezsede ne yapalım elimizden gelen budur denilerek beklentiler amaçlar ertelendi vs.
Demokırasi havarisi kesilen her konuştuklarında adaleti hukuku eşitliği vs temsil ettiklerini en üst perdeden konuşan bu AKP li zevat takımı NEVŞEHİRİN Avanos ilçesinde sokaklara Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muamer Aksoy, Çetin Emeç Bahriye Üçok, gibi suikasta kurban gidenlerin adı verilmişti. Ancak AKP li Yeni Belediye Başkanı ve AKP li CHP li MHP li Belediye Mecli sÜyelerince bu değerlerimizin isimleri kaldırıldı, hemi de Vijdanlarda derin bir yara açacak ŞEKİLDEKİ anlamsız önemsiz İSİMLERLE değiştirildi, medyada okuduğum kadarıyla bu değerlerimizden birinin isminin yerine konan yeni sokak ismi ZELVE vede DEREYAMANLI olarak takılmış demek ki bu değerlerimizin bir Ağaç parçası kadar Dere Kadar değeri yokmuş bu yürek sızlatan manzara yı görmezden gelmek kararmış yüreklere körelmiş duygulara mahsustur.gerçekleri araştıran halktan yana doğrudan yana taraf olan bu isimleri içine sindiremiyen AKP lilerin din, iman, hak, hukuk, dediğine bakmadan bu yazılan medyada konuşulanları sınıf refleksiyle taraf refleksiyle değerlendirelim ne yapacağımızı kendimize sorarak yanımıza katmanlarımızıda katarak çoğalarak bu yanlı ihtiraslı kin dolu anlayışlara karşı bu gidiş nereye! dur, demeliyiz...
Saygılarımla
M Çevik
30 YIL GEÇSEDE HALAA YÜREKLERDE...
Yazdıklarımı okuyup beyinlerinde ve gözlerinde enerji tüketen tüm doslarıma saygı ve sevgilerimle, kıymetli kardeşlerim sizlerinde bildiği gibi yöremizde çok sık kullanılan bir deyim vardır. dert inletir ölüm ağlatır diye, bu atasözümüzü özetleyen küçük yaşta İdam edilen halk önderini anımsayıp anlamak idallerini yaşatmak insanım diyen herkezin vijdani borcu ve görevi olmalı...
İnsanlar unutulunca Ölürler! Bazı insanlar vardır, öldükten sonrada yaşamaya devam ederler.
Çünkü unutulmazlar.
Hayatta iz bıraktıkları için ölümsüzdür onlar. Kimi yüreklerde, kimi vijdanlarda, kimi akıllarda hatırlanarak yeniden doğarlar.ve hiç aramızda ayrılmazlar... Erdal Eren i hatırlarsınız 17 yaşında Tutkulu, yaşamayı seven, kafa tutmayı seven, yaşama sevincini karşısındakilere de aşılamaktan hoşlanan vede sürekli itirazı olan bir gençti... Erdal EREN, 12 Eylül faşist darbesinden sonra, işçi sınıfına ve halka göz dağı vermek için Kenan Evren in asmayalım da besliyelim mi? sözlerine karşılık 13 aralık 1980 de cunta mahkemeleri yaşını büyüterek işlemediği suçtan idam etmişti.kendisine pişmanım kandırıldım dersen idam cezasından kurtulursn telkinlerine karşı işçi sınıfına bağlılığını ve partisinin propagandasını yapacak kadar cesur davranmıştı.Karşıma ölüm çıkacaksa bundan korkmam, cesaretle karşılamam gerekir dedi Dediğinide yaptı darağacına dim dik çıktı.
Mahkemeye, Bir gün, mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğru kararı verecektir! diyerek seslenen, Son mektubunda ailesine ise, evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacagını tahmin ediyorum, Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı rica ediyorum Şunu bilmenizi ve kabül etmenizi isterm ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar.Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar diyen Erdal ın mücadelesi, idam edilişinim 30 yılında ülkenin her yerinde yapılacak olan, binlerce gencin katılacağı anmalarla gösterecek devam ettiğini...
Çünkü 30 yıllık süreçde değişen bir şey olmadı 30 yıl önce de gençler muhalifler devlet gözetiminde öldürülüyordu, bu gün de aynı şekilde öldürülüyorlar.
Aradaki fark 30 yıl önce askeri rejim gençleri muhalifleri öldürüyordu, bu gün de sivil rejim öldürüyor. Artık iktidarda kimin olduğunun hiç bir önemi yok...
Dün(, Asmıyalımda besliyelim mi? cuntanın başı Kenan Evren) ( Bu gün Kadın Çocuk demeden gereği yapılsın Recep Tayip Erdoğan) bunlara aldanıp kanmadan sıranın bize gelmesini beklemeden sorumluluklarımızın bilinciyle ne yapabilrizi kendimize sorarak fazla geç kalmadan haklarımız için HALKLARIMIZ LA birleşelim bana necilik aymazlıgın en büyüğüdür...
Saygılarımla
M Çevik...
COPLU DEMOKIRASİ..
Değerli Okurlar hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yazışmak Anlayıp Anlatmak topluma karşı olan duyarlılığımızdan dır. bütün bu yazdıklarımı görsel ve yazılı basından derliyerek kendi yorumumu da ekliyerek sitemizde sizlere paylaşmayı görev sayıyorum.
Hepinizin izleyip takip ettiği gibi Wikileaks belgeleriyle ortalığa saçılan diplomatik gerçeklikler, medya tarafından bizim anlamamız gerektiği gibi değilde hükümetle muhalefet liderlerinin karşılıklı düelosu gibi taktim ediliyor. toplum iki ana güç üzerinden bir birilerine karşı kışkırtılıyor kemikleşmiş iki taraf haline getiriliyor.oysaki ortaya saçılan sıkandal belgeler işçi ve emekçileri gençleri işsizleri tüyü bitmemiş yetimleri bire bir ilgilendiriyor.
Diğer sıcak gelişme Başbakan Dolmmabahçede üniversitelerin nasıl olacağına. öğrenciler olmadan karar vermeye çalışırken, Rektörlere de nasıl demokırasicilik oynuyabileceklerini, demokırasiyi savunur gibi yapıp, öğrencilerin tepelerine nasıl saldıracaklarını öğretirken, bizim de sözümüz var diyen öğrenciler coplanmalı, biber gazıyla boğulmalı, ve göz altına alınmalıdır... Hatta son yaşanan olayda olduğu gibi, bir genç kadın çocuğunu kaybedene kadar dövülmelidir...
Diğer bir gerçekte uluslar arası savaş örgütü NATO, dünyayı yeni kanlı pilanlarının parçası haline getirirken ve ülkemiz iş birrlikçileri NATO nun, füze kalkanlarının Türkiyeye kurulmasına onay vermiş ken ülkemiz toprakları füzelerin rampası, ülkemiz gençliği emperyalistlerin kalkanı yapılmak istenirken, gençler uyutulmalıydılar...
Yine örneğin, halkın yeni ve demokıratik anayasa özlemini, darbecilere, savaş yanlılarına karşı öfkesini kullanarak, referandumda evet oyu toplamak için 12 eylülde idam edilen gençlerin analarına yazdıkları mektupları sahte göz yaşlarıyla okuyup duygu sömürüsü yapılırken Diyarbakır da kadında olsa,çocuk da olsa gereği yapılmalı Mardinde 12 yaşında Uğur kaymaz 13 kurşunla taranmalı Licede 14 yaşında Ceylan havan topuyla vurulmalı, Ülkenin bir kısmın da yüzlerce çocuğun katledildiği ölü çocuklar coğrafyasına dönüştürülmeliydi...faili belli katliyamların katilleri bulunmamalı, bulunanlar yargılanmamalı, yargılananlar cezalandırılmamalıydı...
Gençler arasında düşmanlıklar körüklenmeli, provakasiyonlar tertiplenmeli, her Üniversite mezunu iş bulacak diye bir kaide olmamalı, işsizlikle gençler boğuşmalı, açlıkla gençler terbiye edilmeli, uyuşturucuya gençler bulaştırılmalı, savaşlara gençler gönderilmelidir...
Genç olmak, böyle bir ülke mücadelesininin parçası olmaktır. Örneğin, güncel tartışmalar eşliğinde, gençliğin söz hakkına sahip olduğu, halkın doğrudan katılarak hazırladığı bir demokıratik anayasa mücadelesinde saf tutmaktır. genç olmak savaşsız, sömürüsüz, sınıfsız bir dünya için işçi sınıfına bağlanmaktır gençliğin enerjisi bilgisi diğer sınıf katmanlarıyla birleşmesini mücadele etmesini gerektiriyor... beyefendi biz onları çağırdıkmı? pankartla bağırarak sokakları işgal ederek izinsiz gösterilerle ne demeye geliyorlar?
Oysaki Bütün sınırlamalara rağmen, Anayasa da yazılıdır. herkes önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.
Bütün bu rezaletlerden sonra Emniyetçilerin sığındığı bir bahane var. Polisin Pisikolijisi Eğitimi vs Oysa biliyoruzki saldırmıyacaksınız emrini alan Polisin eğitimide, pisikolijiside, düzeliyor. yaney polise göz yuman hatta saldır emri veren siyasi iktidar veya iktidarın gözüne girmeye çalışan Amirdir.
Bu emri veren İstanbul emniyet müdürü hüseyin Çapkın daha evel bu münval saldırıların emrini veren ve suça ittiği polisleri kollayan göz yuman bir tanıdık isimdir.Manisa Emniyet müdürlüğünde çoğu lise öğrencisiyken vahşice işkence gören 16 Genç bu şahsiyeti tanımaktalar. yine 2007 de izmirde kovalanırken başının arkasına isabet eden bir polis kurşunuyla ölen 20 yaşındaki Baran Tursun du O zaman da polisler, ölümü gizlemek için trafik kazası raporu düzenlemişlerdi Cinayet in faali polis tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, Öldürülen gencin isyan eden ailesi polise hakaret ten göz altına alınmıştı bu gibi amirler iş başında kalırsa polis cesaret alır, şiddet cüret kazanır bu gidiş hayra alamet gidiş değildir her ağzını açanın tepesine polis binerse bunun adına da demokırasi deniyorsa bu da hitlerden kalma bir demokırasi modelidir beyefendiye armağan olsun....
Saygılarımla
M Çevik...
KRİZ VE FIRSATÇILAR..
Uluslararası sermaye ve Ülkemizdeki iş birlikçileri iş birliği halinde çalışarak kuralsızlığı kural olarak dayatarak adeta altın çağını yaşamaktalar yazılı ve Görsel basında takip ettiğimiz kadarıyla Dünyada ve Ülkemizde Dolar Milyarderlerinin kat be kat artığını görmekteyiz. bu zenginliklere ulaşmak için bütün krizlerin yükünü çalışan üreten kesime yıkarak onların yoksullaşmalarına neden oluyorlar.
Ekonomik kriz dönemleri işçi ve emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarının en fazla saldırıya uğradığı dönemlerdir. Büyük sermaye krizin tüm yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkabilmek için ücretleri düşürür çalışanların sayısını azaltır, çalışma saatlerini uzatır, kazanılmış sosyal hakları geri almaya çalışır bütün bunların genel sonuçları işsizliğin artması yoksulluğun yaygınlaşması, çalışma ve yaşam koşullarının köytüleşmesidir.ama Üretime ve büyümeye ilişkin rakamlar artmaya devam ederken, özellikle bu alanda çalıştırılan işçi sayısında, çalıştırılan işçilerin ücretlerinde bir artışın görülmediğini de biliyoruz.
Üretim alanında ise yeni işçi alımı hemen hemen yok ğibi. patronlar daha az işçiyi, daha uzun süre çalıştırarak, daha doğrusu sömürüyü katmerleştirerek işçileri daha çok çalıştırıp üretimini artırarak ezmekteler. .
Özellikle sendikasızlığın egemen olduğu ve sendikal mücadelenin geri olduğu alanlarda 12 saatlik iş günü genel kural olmuştur. tüm bu koşullara rağmen işçilerin emekçilerin önünde mücadele etmekten başka bir yol bulunmuyor.
Diğer yandan AKP sözcüleri ve büyük patronlar ve onların uşakları henüz krizin etkileri aşılmadı yalanını yayarak işçi ve emekçilerin bu şartlara boyun eğmesini kayıtsız şartsız dayatıyorlar. işsizlik tehditini düşük ücret dayatmasını fazla çalışmayı işçilere kabül ettirme ye devam ediyorlar.
Böylece patronlar işçi ve emekçi hareketini en geri düzeyde tutmayı amaçlamaktadırlar.AKP hükümeti ise politik nedenlerle kriz ve ekonomi üzerine bambaşka şeyler sölemektedir. sermaye ve hükümet işçi ve emekçilerin en aza razı edilmesi konusunda fikir ve eylem birliği içindedir ler böylece büyük sermayenin sınıf çıkarları titizlikle savunulmakta dır.
Görülmektedirki sınıf mücadelesinin acımasız kuralları zalimce uygulanmakta dır. bu cenderenin unutulması işçi sınıfına ve emekçi yığınlara daima ağır fatura olarak yansır.
İşçi ve emekçilerin, onların örgütleri olan sendikaların, büyük sermayenin bu yalan dolan palavralarına, AKP nin tehditlerine boyun eğmiyecek bir çizgi izlemesi gerektiğinin zorunluluğu ortada dır.DİSK in son araştırmasına göre Eylül ayında 4 kişilik bir aile için açlık sınırının 799 TL yoksulluk sınırının ise 2 bin 906 TL olduğunu göstermektedir.sizinde bildiği gibi asğari ücret brüt 760 TL net 599 TL dir işçi ve emekçiler için bıçağın kemiğe dayanması demektir.
Kayıpları telafi etmek yeni haklara kavuşmak çalışma koşullarını biraz olsun düzeltmek, işçi ve emekçilerin kaçınılmaz görevi olmalıdır. büyük sermayenin ve AKP hükümetinin saldırılarına ve dayatmalarına karşı güçlü bir mücadele hatının örülmesi gerektiği ortadadır. Küresel krize karşı küresel mücadele hepimizin hedefi ve amacı olmalı..
Sayğılarımla M Çevik
DUYARLILIK..
Bu sitemizde daha evel Kürt ve türk emekçilerin yaşanan sıkıntılardan ve savaş kışkırtıcılığından zarar gördüklerini uzun uzun yazmıştım, halk çocukları dediğimiz kesimlerin gerek Asker olarak gerekse gerilla olarak yaşamlarını kaybedenlerin aileleri, yakınları tarifsiz derin acılarla yaşamak zorunda kaldıkları için bu acıları başka ailelerin yaşamaması için bu meseleyi bir an önce çözün demelidirler.
Başbakanın övünerek anlattığı en hafif deyimiyle 500 milyar doları silah tekellerinin cebine aktığı için dahada yoksullaşan ülkemizin emekçileri işsizleri geçim sıkıntısı çekenler bu kaynağın ülkenin yoksulluğunun işsizliğinin ve temel sorunlarının giderilmesi için kullanın demelidirler.
Bağımsızlıktan yana ve emperyalistlerin önünde eğilip bükülmeyi onuruna yedirmiyenler, bu meselenin çözümüne yardımcı olun demeliler hükümetlere kendi taleplerini kabul etmeyi dayatan emperyalist güçlerin oyuncağı olmamak için bu meselenin kendi içimizde ve insani bir çözümünü istemelidirler.
Ülkeyi ucuz işçi cennetine çeviren uluslararası kuruluşların dikte ettiği ekonomik politikaların uygulanması sonucunda utanılacak bir asgari ücretle yaşamaya çalışanlar daha iyi koşullarda çalışıp yaşamak için bu sorunun çözümünü istemelidirler.
Terör bahanesiyle.örgütlenme hakları ellerinde alınan sendikalaşmaları zorlaştırılan çalışanlar haklarının gasp edilmesine gereken cevabı vermelidirler,
Geleneklerine uygun olarak yaşamak için mücadele eden Aleviler bu yok saymaya karşı mücadele ederken Kürtlere yapılanlara karşı da mücadele etmelidirler.
Ülkemizin önemli bir bölgesi Tarım ve Hayvancılık yapılmadığı için temel besinleri hem daha pahalı hem dışarıdan alarak ve aynı zamanda yoksullaşmakla yüz yüze kalan orta tabaka ve tüketiciler buna karşı oluken bu sorunun çözümünü istemelidirler.
Kısacası hangi görüş ve inanç sahibi olursa olsun Emekçiler, orta halliler, Emekliler, Çalışanlar, Üretenler, ve emeğiyle geçinmek için Çalışmak zorunda olanlar kendi geleceklerinin daha iyileşmesi için Kürt halkının da eşit medeni haklar gibi doğuştan gelen haklarını kullanmasını istemelidirler.
Kardeşlik boş bir nutuk olmamalı önce dildeki eşitlik ve kardeşlikle başlamalıdır.kürt halkının varlığını ve kimliğini terör olarak algılayan bir avuç tuzu kurunun bu sorunu kaynağı olduğunu bilmeli değişmesini içtenlikle talep etmeliyiz.
Çünkü bu uygulamalardan rant sağlıyan kesimler dışında heerkez zarar görmektedir. bu sonucu olmayan yolda ısrar edenler silah tücarları savaş Ağaları emeğe ucuz el koyan kapitalisler korucu başları ve bu savaşı geçim kaynağı görenlerin dışındaki herkestir.
Gelin sağ duyuyla aklıselimle düşünerek bizi boğan geren, Nefes almamızı zorlaştıran ve insani hiç bir yanı olmayan bu sorunun çözümüne müdahale edelim savaşın durması içn bir ses verelim ve geleceğimizi sorumluluğumuzla karartmıyalım..
Saygılarımla M Çevik...
12 EYLÜLDE KULANACAĞINIZ OYLAR HAYIRLI OLSUN...
Değerli Okuyucular hepinizin bildiği gibi bir Arkadaşımız bir tanıdığımız veya bir akrabamız oğlunu kızını evlendirdiği zaman HAYIR lı Olsun denir Yine bir ev bir araba aldıkları zaman HAYIR lı Olsun deriz Yine her hanği bir tanıdığımız iş bulduğu zaman HAYIR lı Olsun denir Hayırlı Günler HayırlıSabahlar Hayırlı Çalışmalar Vs Çoğalta biliriz.
Bu günlük yaşantımızda En sık kullandığımız bir kelimedir.
Her kim Olursa olsun karşılaştığı zaman bu kelimeyi kullanmadan Edemez.
EVET kelimesinin HAYIR kelimesi kadar net karşılığı azdır iki Gencin bir birilerine Evlenme teklif ettiklerinde bir nebze karşılığını bulur. Nikah merasimnde de evet kullanılr fakat Bazen toplum baskısı bazen töre gereği bazen Kehren evet kullanılıyor bu EVET, söylenenin gerçek karşılığı değildir.
Acı Hüzün Keder le ilgili sorularda EVET kelimesi daha çok karşılığını buluyor.Ameliyat masasında kalkan birisine sancıların Ağrıların varmı? diye sorulduğunda karşılığını evet olarak net buluyor.veya trafik kazasında depremde afetlerde yaralananlara sorulduğunda acıların sancıların varmı? diye aynı şekilde karşılığını buluyor.
Operasiyonlarda ve çatışmalarda yaralananlara bu tarz bir soru sorulsa cevapları EVET olur. bunları bu şekilde çoğalta biliriz.
Demek ki hem gerçek yaşamda hem de mecazi anlam da hayırların Evetler den daha önem arz ettiğibir gerçek.
12 Eylülde yapılacak referandumla ilgili Evetçiler ve Hayırcılar 40 derece sıcağa rağmen gece gündüz demeden İl İl dolaşıp toplumu iki kutuplu hale getiriyorlar.
Özellikle
de Başbakan Tayip Erdoğan Rakiplerini Provake etmek için her yola baş vuruyor. Başbakanın en son tartışması,Benim boyumla bosumla uğraşıyorlar. Ne yapacaksınız benim boyumu. Boyum bir seksen beş alın tepe tepe kullanın...
Şimdi bizim Anadoluda bu kelimenin hangi manada kullanıldığını ARGO yu da katarsak manası şudur diyemiyorum.çünkü böyle bir niteleme Ne gerçek bir Başbakana YAKIŞIR NEDE AZ ÇOK AKLI bAŞINDA BİR KİŞİ KENDİSİ İÇİN BÖYLE bir şey söyler.
Ama durmuyor Başbakan, Bırakın boyu bosu da siz soydan soptan Bahsedelim diye KÜKRÜYOR.Hitlerci kafatasçı bir edayla Kılıçdaroğlunun Kürt ve Alevi Olmasını Tartışmaya açalım, diyor sonrada dönüp Tunceliyi 1938 de kim bombaladı? diye sorup soruya da cevabı kendisi veriyor.CHP nin Genel Başkanı İsmet İNÖNÜ diyor.
Tabii Kılıçdaroğlunun durumu malum evet kardeşim CHP iktidarı bunu yaptı, bu katliyamı Lanetliyorum. ama bu gün Tunceliyi kim Bombalıyor kim dağını taşını yakıyor. kim yıllardır buTunceliyi savaş alanı yaptı. kim sekiz yıldır bütün bölge illerde savaş sürdürüyor? Bu savaşı bu gün sürdürenleri de Lanetliyorum, diyemiyor.
Bunu bildiği için Başbakan rahat davranıyor.cumhuriyet tarihi boyunca halka yönelik her türlü devlet zulmü CHP nin ve öteki partilerin sırtına yıkıp kendini tertemiz ilan etmekle de yetinmiyor, kendi devri iktidarında yapılanları da bazen askere, bazen Jandarmaya, bazen Ergenekonculara, bazen de ne olduğu belli olmayan statükoya yıkıp kendini tertemiz ilan ediyor.
Başbakan ve AKP amacına varmak için her yolu mübah gören bir tutumla yoluna devam etmekte, yalan iftiranın yanısıra, soy sop sorgulaması adı altında ırkçılık ve mezhepçilik yapmayı da göze almış görünmektedir.
Cumhuriyet kurulalı bu kadar ırkçı bu kadar kafatasçı bir iktidar görülmedi
Bu korkunun vermiş olduğu bir azgınlıktır.
Bu yüzdendirki bugün AKP nin referandumdan zayıf çıkması demek statüko, sistem diye neyi kastediyorlarsa onun da zayıflaması hırpalanması demektir. tersine AKP nin güçlenmesi demek sistemin güçlenmesi, istikrarının artması demektir
Ne Kenen evrenin 12 eylül anayasası nede AKP nin şimdiki hazırladığı anayasa her iki side işçi emekçi düşmanı paçavralardır her ikisinin karşılığı boykot olmalı fakat toplum kuşatılmış durumda vede boykotun referandumda karşılığı yok ya EVET diteceğiz AKP nin değirmenine su taşıyacağız yada HAYIR deyip seçim
i kazanırsa dahada azgınlaşacak olan AK.P ye dur diyeceğiz
saygılarımla M Çevik.
BIRAVO HALİL BEY,
Değerli site takipçileri yaşadıklarımız gördüklerimiz yazılı ve görsel basında çıkan haberler ister istemez düşncelermi sizlerle paylaşmamı gerektiriyor.
Tuzu Kuru Takımı el birliği içinde çalışarak her gün yeni bir gündem yaratarak bizleri oyalayıp peşlerine takmayı yazılı ve görsel basının iş birliğiyle başarıyorlar.
Yaklaşık 10 gün önce AKP li Belediye Başkanı Halil BAKIRCI 2 ci Eşler güney doğudan alınırsa Devletin Teşfikiyle 30 Yılda terör bitermiş.Buyrun size Okkalı bir gündem,
Üzerlerine Kuma gelecek olan kadınlarımızdan ne acıdırki tık yok..Diğer tarafdan Alevi Kürt Ermeni Açılımı söylemiyle 1 Yıl boşuna zaman geçirdik.AKP Hükümeti geri başa dönerek inkar imha yöntemlerine son gaz devam etmektedir.
Uzunca bir süre varlıkları İnkar edildi, Kürt diye bir şey yoktur, O dağda gezen Çobanların karda yürürken çıkardıkları KART KURT sesidir denildi, Sonra birileri çıktı tamam Kürt vardır ama Kürtçe yoktur dedi, Daha sonra baktılarki bu insanlar aralarında konuşup anlaşıyorlar, daha başka birileri çıktı Tamam Kürtçede vardır ama esas dil Türkçedir. dedi, Bu sefer Baktılarki adamlar Kürtçe Gazete çıkarıyor, Kaset çıkarıyor, Televizyon kuruyor, birileri çıktı madem öyle bu işi biz organize edelim dedi, velhasıl kimi dağdan inin dedi, Kimi yok inmeyin dedi, Kimi silahı bırakın dedi kimi ister bırakın ister bırakmayın dedi... Kimi Açılım dedi, Kimi milli birlik ve bütünlük dedi, Ama söz konusu yukarıdaki öneriyi hiç kimse akıl etmedi ikinci eşler doğudan alınsın, Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisiyle, Sünnisiyle hepimiz kardeşiz diye siyaset yapacaksın, yıllarca Kız aldık kız verdik artık akraba olduk, kimse bizi bölemez diye nutuk atacaksın ve hatta bunlara rağmen yıllarca yok sayacaksın, sonrada çıkıp öneri sunacaksın ikinci eşler doğudan alınsın..
İkinci eş geleneğinin Türkiye nin bir gerçeği olduğunu savunan Rize Belediye Başkanı AKP li Halil Bakırcı, sorunun çözümü için hasımlık yerine hısımlık modelini önererek şöyle demiş..
Zaman zaman ikinci eşler de olmuştur. bu bizim kültürümüzde vardır. Kanunlarımız buna müsait değildir ama maalesef Türkiye de oluyor. İnsan belli bir yaşa gelmiştir, çocuğu olmuyor veya eşi rahatsızdır. Bunu söylemek istemiyorum ama Türkiyede görünen bir gerçek vardır, İnsanlar, evlilik ihtiyaçlarını metres veya benzer şekilde tamamlıyor. Bu tip İnsanların bunlara girmemesi lazım, BU bölgelerden Doğu ve Güneydogu da evlilik ve hısmlıkları artırarak,yaşanan sorunların aza ineceğine ve çözüleceğine İnanıyorum demiş..
Halil beyin anlayışına göre 4 evlilik dinimizce caizdir mademki dünya globalleşiyor, dolayısıyla dördüncü eşlerde Alman, İ ngiliz ya da Fransızlardan alınırsa, zaman içerisinde bu Ülkelerde Türkleşeceğinden, Avrupa Birliği diye de bir sorunnumuz kalmıyacak..
Bu Halil bey Rize belediye sini yönetiyor Partisi AKP de Türkiyeyi...
Ayrıca Mehmet İçbudakın sitemizde yazmış olduğu kaygılarını ve gençliğimizle ilgili yorum ve düşüncelerini paylaşıyorum kendisine teşekür ediyorum saygılarımla
M Çevik.
SORUMLULUKLARIMIZ..
Değerli okurlar son iki haftadır ülkemizde ve yakınımızda iç sızlatan olaylar gencecik fidanların toprağa gömülmesi insanım diyen herkezi fazlasıyla üzmektedir. bütün bunların temelleri 12 Eylül darbeleriyle oluşturulan şiddet kültürü, her an çatışmaya hazır bireylerde oluşan bir toplum yaratdı.PKK gibi bir örgütün ortaya çıkış ve genç insanlardan destek bulma nedenleri hiç sorgulanmadı.
Sadece silahlarla yok edilmeye çalışıldı 27 yıldır Kürtlerin potansiyel suçlu gibi algılanması, kaybedilen canların, yaşanan şidetin doğallaştırılması, çatışan bir toplumun sistemli olarak yaratılmasını, yaşadık.
Şiddet sokakta yaygınlaşıyor. yılların biriktirdiği acılardan doğan hıncın, üstüne üstüne gidiliyor, DTP kapatılıyor, yerel yöneticiler ve parti çalışanları hapse atılıyor, Türklerin Kürtlere kürtlerin Türklere karşı duyguları, kızgınlığa ve hınca dönüşüyor. en fazla ihtiyacımız olan karşılıklı güven yok oluyor. bu çok teylikeli duygular, barışı uzaklaştırıyor. Her iki kesimde de çatışma tek çare olarak algılanıyor.
Barıştan umudu kesenler arttıkça askeri ve siyasal operasiyonları destekleyenlerin de, PKK yı haklı bulanların da sayıları artıyor.Türkiye yalnız güney doguda değil Kürtlerin çok olduğu diğer illerde de gittikçe yaygınlaşacak bir çatışma ortamına, sürüklendiğine istemiyerek tanık olmaktayız.Çünki şidet şiddeti doğuruyor.
Hiç bir zaman sorunları yaratanların ve o sorunlardan beslenenlerin sorunları istiyerek çözeceklerine inanmıyorum Bu süreci aşmanın yolu gerçekten barıştan yana olan güçlerin seslerini yükseltmesinden geçiyor Çözüm için barışa inan insanların bir araya gelmesi gerekiyor. Çözümün kapısını aralıyabilmek için silahlı çatışmalarda ölen Türk ve Kürt çocukların hepsinin bu ülkenin çocukları oldugunun hiç unutulmaması, acının hınca dönüşmek yerine paylaşılması gerekiyor.
Çatışmanın yaygınlaşmaması için, ülkenin her yerinde harekete geçerek savaşı tek çare olarak algılayan zihinlere, barışın tek kurtuluş olduğunu anlatmalıyız. AKP Hükümetini operasiyonların durmasına, PKK yıda ateşkes yapmaya acilen çağırmalıyız. savaş çığırtkanlığı yapan, demokıratik yollardan seçilmiş Kürtleri PKK nın ortağı gibi gösteren, her kürdün potansiyel PKK lı gibi algılanmasını sağlayan medyayı teşir etmeli ve karşı çıkmalıyız. Barış medyasını acilen oluşturmalıyız. şehitler ölmez, vatan bölünmez diye şehit cenazelerinde bağırmanın sorunu çözmediğini CHP yönetimine ve tabanına anlatabilmemiz, onları barış talebinin içine katabilmemiz gerekiyor. 27 yıldır süren bu çatışmaların her operasiyonla, her vatandaşın kesesinden ne götürdüğünü gerekirse bir bir dolaşarak anlatmalıyız
27 Yıldan bu yana süren savaşın masaya yatırılarak, savaşın nedeni olan Kürt halkının dil, kimlik, kültür ve siyasi haklarını kapsayan bir çözüm yolu bulmak yerine, cepheye daha çok asker sürerek, daha çok silah satın alarak, daha çok kan dökülmesni göze alarak çözüm bulunacak sanılıyor.
Hükümet ve muhalefet bir birini ajite ederek daha karmaşık bir sürece giriyor. Kin ve nefret duyguları büyütülerek, daha çok PKK lı öldürülerek yürek soğutma, Öç alma yoluna gidiliyor.
Gerçek şu ki, bu yapılan Türkiyenin çıkarına, halklarımızın mutlu geleceğine hizmet etmiyor. Devlet eliyle kin ve nefret tohumları ekilip, koca bir Türkiye coğrafyasını potansiyel bir çatışma alanına dönüştürmek Türkiye halklarına bir güzellik katmıyor. Türk halkını ırkçı propaganda ile zehirliyerek, daha çok Türk ve Kürt gencini öldürterek Kürt sorununa çözüm bulmak mümkün değil yeni bir yol denemek, demokıratikleşmeye kapı aralamak gerek.saygılarımla
M çevik
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyarak yazıma başlamak istiyorum..
Son iki haftadır Köyümüzde hepimizi sevindirecek güzel işlerin yapıldığını Köylülerimizi sevindirip mutlu eden güzel gelişmeler olduğunu sizlerle paylaşmak istedim. Almanya derneğimizin Başkanı İsmail ÖZŞAHİN nin telkin ve tavsiyeleri ile Alman özürlüler Derneği yönetici ve personeli 2 yıldır Köyümüzdeki Özürlülerle birlikte bir ortamda bulunmak birlikte aynı mekanda yemek yemek imkan ve koşulların mukayese edilerek bizim özürlülerimize yol yöntem tartışmasını sağlamak onların lehine yasal ve anayasal Haklarının araştırılıp ileriki yıllarda daha iyi koşullarda yaşayacakları sıtatüye kavuşturulmarı için gerek basın gerek kamu oyu önünde dikkatleri buraya çekmek için olağan üstü bir çaba harcadılar.
Dernekleşerek bir takım haklara kavuşabileceklerini gerek protokollerde gerekse Basın önünde açık yüreklilikle ifade ettiler.
Çorum'da kurulmuş olan özürlü derneğinn üyelerinden 3 özürlü ve 3 özürlü Anne Babası olmak üzere 6 kişiyi almanyaya davet ederek oradaki yol yöntem ve çalışmaların incelenmesini sağlamak imkan verildiği zaman Özürlülerinde iyi işler başarabildiğini göstermek Morallerini yükseltmek hangi kökenden ve milletten olursa olsun Özürlülerin iş birliği içinde Dayanışma içinde güzel işler yapacaklarının somut çalışmasını yaygınlaştırmak için canla başla çalıştılar Özürlülerin daha iyi koşullarda yaşamasını Amaç ve gaye edinen bu dostlarımızı unutmanak lazım
Geçen yılki Köylülerimizin Misafirperverliğini Sıcak candan yaklaşımlarını unutmayan Alman heyeti bu yılda köyümüzü ziyaret ederek gerek Köylülerimize gerekse Muhtarımıza Hayranlıklarını basın önünde ifade ettiler. Geçen yıl muhtarımız misafirlere hoş geldiniz dedikten sonra bu alman heyetinin ziyareti aramızdaki dayanışmayı artıracaktır ve köprü vazifesi görecektir sözleri aylık çıkardıkları dergiye manşet olarak geçmiş. Özürlülerimize karınca kararınca hediyeler takdim ederek onların mutlu olmalarını görmek hepimizi duygulandırdı ve sevindirdi köy muhtarlığımızın demirbaşına 2 adet özürlü Arabası ayrıca hediye edildi bu iş birliğinin daim olmasını yürekten diliyorum.
Diğer sevindirici olayı da görmeden geçemeyiz sayın Vahit ÖZŞAHİN tarafından köy cem evimizin duvarına yaptırılan pirsultan abdal resmi yoldan geçenlerin dikkatinden kaçmıyor sitemizde duygularını belirten sayın Dr Sefa beye duygularını saklamayıp bizimle paylaştığı için teşekür ediyorum.
Diğer sevindirici haberde sayın Mustafa EROL ve çocukları tarafından Gülizar EROL hayratı olarak yaptırılan parkın bitmiş olması köylülerimizin ferah bir mekana kavuşmuş olması sevnçlerin en büyüğü desem abarmış olmam bütün bu güzelliklere vesile olan bütün yaylacıklılara ve EROL Aiilesine candan yürekten teşekürler.
Dernek ve vatandaş iş birliğiyle yapılan bu güzel işler yüregi insan sevgisiyle çarpan diğer köylülerimize de vesile olur umudunu çoğaltarak nice güzel işlrde buluşmaya dileklerimle! M Çevik ..
DENİZ OLUNMALI...
Tv lerde ve basında takip ettiğimiz kadarıyla bu yıl Dünyada ve ülkemizde 1 Mayıs coşkulu ve yagın bir şekilde kutlandı.
Bu kitleselliği oluşturan ların çoğunluğunun gençlik kesimin den olması umutlarımızı fazlası ile artırıyor.
Buradan 6 Mayısı ve 26 mayısı güçlü kılmak için gençliğimizin denizlerden aldığı ilhamla onların kararlı tutumundan, halka, devrim ve sosyalizime bağlılığından, öğreneceğimiz çok şey var. Denizlerlerin son nefeslerini verirken bile bu sözleri celatların yüzüne haykırmaları gençlik için oldukça öğreticidir. Onlar bize, idam sehpasına giden yolun öncesinde ve idam sehpasında, cesur devrimci bir duruş sergiliyerek, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı boyun eğmemeyi öğrettiler.
Direnişin Simgesi Tekel Direnişinde de gözlendiği gibi gençliğin işçi sınıfının yanında yer alması, Denizlerin mücadelesinde çıkardığımız dersleri göstermektedir.
İstanbul mehmetçik lisesinde TEKEL işçilerine destek verdikleri için 20den fazla öğrencinin okuldan atılması ve bunun duyulmasından sonra TEKEL işçilerinin de öğtencilere destek olmak için okul önünde eylem yapması, okullar ile iş yerleri fabrikalar arasında birleşik direniş hattının örülmeye başlandığını da gösteriyor.
Buradan bakıldığında, geçmişten deneyler çıkararak 68 gençlik hareketinin sınıf ve halka bağlılıklarıyla birlikte zaaflarını da aşarak denizlerin izinde olduğunuda rahatlıkla göre biliriz.
Denizleri okulda, iş yerinde, organizelerde, mahallelerde mücadele içinde anmak onları gerçekten anmak olacaktır.Bu bakımdan idamlarının 38 yılında anacağımız Denizleri yaşatmanın en doğru yolu idallerine sıkı sıkıya sarılmak onların mücadele ci izinden gitmekle mümkün olur.
1 Mayısda gençler kendi talepleriyle alanlarda bunu gösterdiler 26 Mayıs genel grevinde ise işçi, işsiz, gençlerle lise ve üniversite gençliği de ders boykotları ile bunu daha güçlü bir şekilde gösterecek tir
6 Mayıs 1972 de idam edilen ve yolumuza ışık tutmaya devam eden Deniz GEZMİŞ Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN ı anmak ve mücadelelerinin devam ettiğini yönetenlere bir kez daha göstermek boynumuzun borcu olmalı...
Deniz GEZMİŞ.
Yaşasın tam bağımsız türkiye Yaşasın Marksizim-Leninizim
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği Yaşasın işçiler, Köylüler
Kahrolsun Emperyalizim
Hüseyin İNAN
Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutlulugu ve bağımsızlığı için savaştım.
bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım.
Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet
ediyorum
Yaşasın işçiler, Köylüler ve Yaşasın devrimciler
Kahrolsun Faşizim
Yusuf ASLAN
Biz halkımızın hizmetindeyiz.
Sizler Amerika nın hizmetindesiniz.
Yaşasın devrimciler
Kahrolsun Faşizim.
Daha güzel bir dünya için çıkmışlardı yola. Üniversitelerin gerçek sahipleri Öğrencilerin yönetimde söz sahibi olduğu, İşçilerin İnsanca yaşadığı, köylülerin Ürünlerinin, emeklerinin, boşa gitmediği güzel bir dünya istiyorlardı. Üç Önder,Deniz, Yusuf Aslan Hüseyin İnan, ortaklaşan Öğrenci - işçi köylü mücadelesinin bedelini ödediler Darağacında, 6 Mayıs 1972de Ankara Merkez kapalı ceza evinde Anıları önünde saygı ile eğliyorum saygılarımla M çevi
Değerli okuyucular bayramla ilgili heyacınımı sizlerle paylaşmayı bir görev sayıyorum. Bu duygularla hepinizin bayramını kutluyorum.
“Güneş balçıkla sıvanmaz”derler ya işte “o an”. Burjiva televizyonlarının yansıtmları bile güzelim “renk cümbüşünü,emekçilerin vakkur duruşunu” perdeleyemedi.
TaksimTaksim olalı böyle bir kalabalık ağırlamamıştı. Üç koldan taksime aktılar ve meydanlara sığmadılar. Sadece işçiler değil, 120 kadar sanatçı da emekçilerin yanında, daha iyi yaşam koşulları için meydandaydılar. Direnişin simgesi tekel işçileride görkemli bir kortejle emek dostlarının yanı başında yer alarak Ankara’daki 78 günlük deneyimlerinin verdiği güçle ve vakkur duruşuyla göz doldurdular.
Ataması yapılmamış öğretmen adayları da talepleri ve pankartlarıyla alandaydılar. Öğrenci gençlikte talepleriyle alana güzellik ve renk kattılar. Kitlenin en enerjik, en coşkulu kortejlerini oluşturdular. Marşlarla, türkülerle,halaylarla “bayram gibi bayram” yaşattılar.
32 Yıl aradan sonraö toplumsal bir mütabakatla 1 MAYIS’ ın kutlanmış olması ayrı bir güzelliktir.1 Mayıs logosu taşıyan beyaz gömlikli görevlilerde düzeni sağlamak, kortejlerin akışını kolaylaştırmak ve kendi kendilerini yönetmenin sevincini ve güzelliğini yansıttılar. Emekçiler için bugün, yönetilmek, horlanmak, aşağılanmak değil, tam tersine kendi kendinin yönetmeninverdiği dostluk, özgüven, hoşgörü, barış, dayanışma, paylaşım ve kardeşlik duygularının sergilendiği gündü. Herkes herkese dost gözüyle bakıyor ve hiç art niyet, çıkar ve menfaat gözetilmeden, birlikteliğin iyi şeylere işaret olduğunu gölen gözlerler ifade ediyorlardı.
Havanın açık ve güneşli olması da karanlık güçlerin karanlığa gömülmesine yardımcı oluyruşcasına tarihi bir 1 MAYIS yaşandı dersem yeridir... 1 Mayıs 77 ‘deki katliamın faiilleri ve sorumluların yargılanmamış olması elbette yüreğimizi burkan tarihi bir olaydır. Bizlere düşen görev, bunun takipçisi olmak ve onların gereken cezayı bulmalarını sağlamk ve her yıl inadına 1 Mayıs’ta meydanları doldurarak, öldürülenlerin anıları önünde saygıyla eğilmek ve emekçilerin mücadeelesini doruk noktaya çıkarmaktır. Karanlıkların ağdınlığa çıkması için mücedelemizi sürdürmektir.
Türkiye’nin yer yerinde kutlanan 1 Mayıs işçi bayramı, ilimiz Çorum’da da coşkulu bir şekildekutlandı.Burada yüreğimizi burkan ve herkese “vay be” dedirtecek bir gerçeği de paylamanın doğru olacağına inanıyorum. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK gibi sendikların müşterek organize ettiği ve siyasi partilerin de destek verdiği, birlikte kutlanılması için mutabakata vardığı bir eylem birliği olması gerekirken, gelin görünki, Türkiyenin Ana Muhalefet Partisi ve aynı zamanda da ilimizinde ikinci büyük partisi (yani CHP) olan partinin sıra savar gibi (dostlar alı verişte görsünler der gibi) yirmi otuz kişilik bir grupla katılması, bu anlayışın işçi ve emekçilere ne kadar yabancılşatığını ve onlardan ne kadar uzaklaştığının hatta onları ne kadar yok saydığının bir itirafı gibiydi. Bunu oradaki ve tanıdığım diğer CHP lilerle de paylaştım.
Değerli emekçi dostları, belediye başkanlık seçimlerini çok az farkla kaybeden bir partinin ne kadar emekçiye ve emeğe yabancılaştığını sizlerin taktirine bırakıyorum.
Nice coşkulu, bayramlar, kansız 1 Mayıslar diliyorum. Emek ve dayanışma bayramınızı birkez daha kutluyorum....
Değerli site okuyucuları kamuoyu içerisinde gülen cemaatinin irticayi faaliyetleri sıkça konuşulmaktadır devleti kurum ve kuruluşlarıyla ele geçirmek için var güçleriyle çalıştıkları sıkça sölenmektedir. ABD de yerel bir gazetenin yazdıgına göre 10dönümlük bir arazide yaşıdığını resmi kayıtlarda Altın Jenarasiyon İbadet ve dinlenme merkezi olarak kullandığı Gülenin yaşadığı çiftliğin içinde basketbol ve futbol sahaları gölet ve çiftlikte envyi çeşit lüxün mevcut olduğunu 100 civarında kişinin ve rezidansların bulundugunu dünyanınen teylikeli islamcısı aramızda diye yazmış F Gülenin yıllardır ABD de ikamet etmesi ve ABD nin uluslararası politikalarına itiraz etmemesi dahası ABDstratejisiyle uyumlu bir Türk-islamı politikası izlemesi başlı başına bir yanıttır bu soroya Gülen in ABD STRATEJİSİYLE UYUMLU FAALİYETİ VE "CIA"YA BAĞLI ÇALIŞTIĞI YÖNÜNDEKİ CİDDİ VE GUÇLÜ KUŞKU RUSYA YÖNETİMİ TARAFINDAN FAALİYETLERİNİN YASAKLANMASINA YOL AÇMIŞTIR Gülenin 120 civarnda ülkede kurduğu okulların ılımlı ve sözümona modern müfredatı na bakılarak verilecek bir cevap daha baştan eksik ve yanıltıcı olur. Gülen in Türkiyede devlet ve toplum içindeki örgütlenmesi nin ana karakteri hedefe varıncaya kadar her tür yöntemi mübah sayan sabırlı çalışma yla devletin ele geçirilmesini, buradan da güç alarak osmanlı dönemi coğrafyası başta olmak üzere balkanlardan ortadoğu-kafkasya güneydoğu asyaya geniş bölgelerde Türk islamı nı inşaa etmeyi içermektedir. Güle nin açıklama ve vaaz ve yazılarında bu hedef uygun biçimlerde dile getirilmiştir. Bu hedefe uygun olarak Gülen hareketi mali- iktisadi güç olmanın yanısıra içişleri Adalet ve millieğitim Bakanlıkları ordu ve emniyet teşkilatı içinde artık gizlenmeye bile gerek görülmüyor. Gülen in başında bulunduğu cemaat kişiye ait olması gereken inanmak yada inanmamak hakının istismar etmektedir. Toplumsal sorunların iktisadi kaynaklarının ve sınıflı toplum gerçeğ! inin üzerini örtmekte kapitalistlerin işçi ve emekçiler üzerindeki hegomonyası ve sınıf sömrüsünü kaçınılmaz ve aslında kurulu düzenin gerği olarak sunmaktadır. Sömü rü ve eşitsizliğe karşı mücadele edilmesini redederek bunun yerine kapitalitlere işçi ve emekçilerin Aç ve çıplak gezmemeleri için yardımcı olmalarını vaaz etmektedir. bunuda islamın emri olduğunu söylemektedir. Gülen ve cemaatinin birleştirici olma üzerine söylemi de boş bir laftır. nihai amaç için var gücüyle çalışmaktalar. Gülen in bizzat kendi ifadesiyle Türk- islamı nın cihana yayılmasını gerçekleştire bilirse Gülen in bir tür peygamberlik mertebesine ulaşması da sağlanmış olacaktır. Devleti sosyal iktisadi ve politik yönden takviye eden bu cemaat faaliyetini mevcut sistemden ve kurumlardan yararlanarak yürütürken kendi kafasındaki sistemi inşaa için onlardan azami ölçüde faydalanmayı da ihmal etmemektedir. Burada görmekteyizki Devlet Sermaye ve cemaat iç içe uyum içinde aynı amaç için çalışmakta ve yükümüzü ağırlaş! tırmak ulusal ve uluslar arası sermayeye dikensiz bir gül bahçesi yaratmak en büyük amaç ve gayeleridir bütün bu olusuzluktan kurtulmak için biz ne yapıyoruz Dünyada ve ülkemizde bütün bunlara cevap olacak kitlesel görkemli ğüç gösterisine ihtiyaç vardır bunu da 1 Mayıs da fazlasıyla Göstermeliyiz.. ... Mçevik.
Sayın Okuyucular Tv haberlerinde izlediyseniz bir zamanların Ankara 1 No lu Sıkıyönetim Mahkemesinin başkanı Ali Elverdinin 86 yaşında Öldüğünü mahtem havasında duyurdular. Ali Elverdi ve Baki Tuğ TUĞGENERAL RüppeleriyleAnkara 1 no lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı ve Savcısı Olarak Yukarıdan Gelen Emirler gereği Deniz Gezmiş Yusuf ASLAN Hüseyin İNANın 9 Ekim 1971 de idamına karar verdiler. Kararın Ardından 6 Mayıs 1972 de İdam edildiler.3 Fidanın idamını da bizzat Ali Elverdi gecenin 03 de kibirli bakışlarla gurur duyar eda ile izledigini denizlerin Avukatları Halit Çelenk ten duymuştum. Baki TUĞ ile birlikte siyasete atılan Ali Elverdi 1977 Yılında Adalet Partisinden Bursa Millet Vekili seçilmişti burcuva yasalarını harfiyen uyguladığı için mükafatını böyle kazanmış oldu. Denizlerin İdamından sonra binlerce İlerici demokırat İnsan Çocuklarına Deniz İsmi koyarak Onları kendi çocuklarında İsimleriyle yaşattılar. Asırlarca da böyle yaşatacaklar.O Zamanın Dikta Uygulayıcısını Caddede Sokak da hiç kimse tanımamakta dır.kendi Anlayışların daki Partileri işbirlikçileri dışın da. Burada da görmekteyizki Mahkemelerde, Yasalarda,adil değil hiç bir suça bulaşmamış 3 Fidanı Aldıkları Emir gereği Gözünü kırpmadan İdam kararı alabiliyor ve aynı soğukkanlılık la İnfaz gecesi Orada bulunarak 1977 yılında da adalet partisinden Millet vekili seçilerek keferesini topluyor. İşte demokırasi işte eşitlik işte hukukun üstünlüğü işte uygulayıcıları ali elverdi. İşte Burcuva yasalarının eşitliği tarafsızlığı bu kadar açık ve berrak tır. Görmeyen Gözlere duymayan kulaklara duyurulur.saygılar M çevik
Diyarbakır’ın Bağıvar Beldesi’nin çevresinde kurulu 12 tuğla fabrikasında 2 binden fazla işçi kardeşimiz çalışıyor. Yokluk ve yoksulluk içindeki işçilerin çalışma koşulları iç burkan, vicdan sızlatan düzeyde. Baskının, işsizliğin ve sömürünün yoğun olarak yaşandığı bölgede işçiler, yüksek ısı altında, toz toprak içinde, maskesiz olarak sigortasız ve sendikasız olarak çalışıyorlar. Tüm sosyal haklardan yoksun ve düşük ücretlere mahkum edilmiş halde, kölelik koşularında çalışıyorlar. Çağdaş Tuğla, GAP Tuğla, Akyıl, Bloksan, Kilsan, Özdicle, İnci ve diğer işyerlerinde çalışıyorlar. Kimi tabancı, kimi yüklemeci, kimi ortakçı... Kimi kabala çalışıyor, kimi yevmiyeci olarak... İşçilerin örgütlü olmayışı, patronların keyfi davranmalarına neden oluyor. Üç yıldan bu yana aynı ücretle çalışıyorlar. Artan kiralar, ulaşım, enerji ve temel tüketim maddelerine yapılan onca zamma, hayat pahalılığına rağmen beş kuruş artış olmamış. Kimisi günlük 20 lira, kimi aylık 600 TL, bir bölümü de 700 lira maaş alıyor. Onu da zamanında alamıyorlar. Patronların keyfine kalmış. Kural da kaidede patronun insafına kalmış. Bazen aylarca maaş alamadıkları bile oluyor. İşçiler önceki gün “Yeter artık!” diyerek harekete geçtiler. Boğazına kadar dolan işçiler iş bırakarak yürüyüşe geçtiler. Jandarma işçilere engel olmak istedi, patronlara basını engellemek istedi, oradan buradan gelen baskılar var. Ancak işçiler birleşik mücadele ve kararlılıkla ilerliyorlar. Her fabrikadan işçi temsilcilerinden oluşan komite patronlarla görüşmeye başlamış. İşçiler birkaç yıldan bu yanan hiçbir ücret artışı almadıklarını, yüzde 100 artış istediklerini söylüyorlar. Patronlar her zamanki gibi gülünç rakamlar, kabul edilemez artışlar öneriyor. İşçiler haklı olarak bunu kabul etmiyorlar. Dün de iş başı yapmayarak, mücadelelerini sürdüren işçilere, daha önce küçük artışlarla anlaşan birkaç iş yerindeki işçiler de katılınca, mücadele daha da güçleniyor. Diyarbakır’daki tuğla işçileri yıllardır bu sorunlardan yakınıyorlardı. 2006 yılında da kölelik koşullarına itiraz eden işçiler olmuş, bir hareketlenme yaşanmıştı. Daha çok ücretler söz konusu edilmişti. Ancak güçlü bir birlik oluşturulamadığı, kalıcı bir örgütlenme sağlanamadığı için, işçiler yüzde 40 kadar bir artışa razı oldular. Ancak bu işçilerin her geçen gün büyüyen açığına yama bile olmadı! Sendikalaşmak, dernekleşmek, birleşmek, sorunlarını çözmek için hep bir arayış içinde olan tuğla işçileri hâlâ bir birliğe, dernek ya da sendikaya sahip değiller. Bir süredir dernek kurmaya çalışıyorlardı, ancak hâlâ bu çalışma da sonuçlanmış değil. Bu defa daha güçlü ve kararlı bir tutum aldıkları görülüyor. TEKEL işçilerini, Antep Çemen Tekstil işçilerini konuşan tuğla işçileri, birleşik bir mücadeleyle, haklarını kazanacaklarını düşünüyorlar. Daha önceki gelişmeleri Evrensel gazetesinde takip ediyorduk. Artık Hayat Televizyonu da var. Şimdi işçiler daha güçlü. Emek Partisi Diyarbakır İl Örgütü tuğla işçileri ile diyalog içindeler. İşçilerin kazanması için çaba içindeler. Her şeyden önce tuğla işçileri kendi güçlerine güvenmelidirler. Görünen o ki, işçiler elinden geleni yapıyor. Ancak güçlü bir dayanışma için herkese sorumluluk düşüyor. İşçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs’a hazırlandığımız şu günlerde, Diyarbakır’daki işçi ve kamu emekçileri sendikalarına görev düşüyor. Gençler, kadınlar, emek ve demokrasiden yana siyasi partiler, insan hak ve özgürlüklerden yana dernekler, aydınlar, akademisyenlerin vereceği destek, kölelik koşullarında çalışan tuğla işçilerinin mücadelesinin kazanımla sonuçlanmasını sağlayacaktır.
MERCEK A. Cihan Soylu Anayasa tartışmaları üzerine bir kez daha Burjuvazi, siyasal sistemini demokratik olarak sunarken, “Bireylerin yasa önünde eşitliği” ve “özgürlüğü” iddiasıyla birlikte yasama-yürütme ve yargının “kuvvetler ayrılığı”nı önemli kanıtlar olarak gösterir. Hak eşitliği, birey özgürlüğü ve kuvvetler ayrılığının sınırlarını belirleyen sermayenin çıkarları olmasına rağmen, o, yasalarla anayasanın “ruhu”na bu “İlkesel önemde değerlerin hakim olduğunu” propaganda eder. Uygulamada ise, hak eşitliği aldatmacaya dönüşmüştür. İşçi ile kapitalistin; işçi sınıfıyla burjuvazinin hak eşitliğinden söz edebilmek için ya pervasız yalancı ya da siyaseten kör olmak gerekir. Kapitalizm koşullarında, eşitlik ve özgürlük iddiası, sömürülen sınıf ile sömüren sınıf arasındaki iktisadi ilişkilerden soyutlanarak ele alındığından daha baştan yanıltıcıdır, işlevsel olmaktan uzaktır. Gerçek durum böyleyken, eşitlik iddiası üretim araçları mülkiyetine sahip olan ile emek gücünü satmaktan başka yaşam olanağı sağlayacak araç ve gücü olmayanın yasal-anayasal eşitliği olanaksızlığını gizler. Oysa bir işçi için ya da emek gücünü satarak/kiralayarak yaşamını sürdürme olanağı edinen herhangi emekçi için özgürlük, emek gücünü belli bir ücret-maaş karşılığı pazarda satma hakkına daraltılamaz. Özgürlük,baskı altında tutulmamayı/olmamayı ve insani tüm gereksinmelerini karşılama olanağı ve serbestisine sahip olmayı gereksinir. Polis ve jandarmanın işçi (çalışan ve işsiz), kent ve kırın emekçileri ve geniş küçük burjuva yığınlarına karşı baskı ve saldırılarını ve hükümetlerin ekonomik-sosyal ve politik uygulamalarının sermaye çıkarlarını temel almasını reddeder. Yaşamın katı gerçekleri gün ve göz önündedir. En “anlamaz” ya da anlamazdan gelecek kişinin dahi “gözlerini açacak” şekilde cereyan eden TEKEL işçileriyle (Destekleyen diğer emekçilerle birlikte) devlet kuvvetlerinin karşı karşıya gelişi güncel çarpıcı örnektir. Bu bir istisna da değildir. İşçi kapitalist ile; Kürt Türk ile, Alevi Sünni ile, azınlık milliyetlerden insanlar ezen ulus konumundakiyle aynı haklara sahip olmadıkları gibi, kanun yapmada, kanunları tartışmada, ret ya da kabul etmede, halk kitlelerinin iradesine de yer yoktur. Anayasalar ve yasalar oluşturulurken emekçilere ne istedikleri ne sorulur ne de istemleri dikkate alınır. Yasalar koyan, ordu ve polis gücü oluşturan, onları muhaliflerinin üzerine salan, yargı kurumlarıyla siyasal-hukuksal otoriteyi elinde tutan, emrindeki hükümetler eliyle ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik yaşam alanlarını şekillendirmeye çalışan bir sınıf ile, talepleri ve eylemi bu sınıf tarafından koşullandırılmak ve sınırları belirlenmek istenen diğer sınıfın-ve bireylerinin eşitliği ve özgürlüğü iddiası bir aldatmacadan ibaret kalmaktadır. İşçi ve emekçiler başta olmak üzere baskı altında tutulanlar ve hakları yok sayılanlar ancak mücadele ettikleri, büyük bedeller ödedikleri oranda hak sahibi olabilmekte ya da dikkate alınabilmektedirler.
Toprak, suyun başını tutanın olacak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da açıkladığı GAP Acil Eylem Planı’nın ‘uygulamaya konulmasının’ üzerinden 2 yıl geçti. Bölgenin kronikleşmiş eğitim, sağlık gibi birçok sorununa çözüm olacağı, 3.8 milyon kişiye iş sağlayacağı... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da açıkladığı GAP Acil Eylem Planı’nın ‘uygulamaya konulmasının’ üzerinden 2 yıl geçti. Bölgenin kronikleşmiş eğitim, sağlık gibi birçok sorununa çözüm olacağı, 3.8 milyon kişiye iş sağlayacağı ve sulama kanallarının yapımıyla 1.8 milyon hektar arazinin sulamaya açılacağı vaat edilen planın geldiği noktayı gazetemize değerlendiren Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı ve TMMOB Sözcüsü İdris Ekmen, sulama kanallarının bölge köylüsünün ihtiyaçlarına göre değil sermayenin ihtiyaçlarına göre düzenlendiğini belirtti. Ekmen, “Su, sulama kanallarını inşa eden şirketlere veriliyor. Az topraklı köylü, bu düzende topraklarını kaybetmekle karşı karşıya kalacak” dedi.